25 Aralık 2009

Avrasya Birliği'ne Doğru

Avrasya'da birlik fikri çok eski zamanlardan günümüze miras kalmış olsa da, günümüzde halen dünya gündeminde kendisine yer bulan konular arasındadır. Fakat bugünü, geçmişten ayıran en önemli özellik, Avrasya Birliği kurmaya giden yolda çok kısa bir mesafenin kalmış olmasıdır. Yıllar boyunca Avrasya'nın stratejik öneminden ve uluslararası politikada oynaması muhtemel rolden çekinen güçler, çeşitli entrikalarla bölgede birlik kurulmasının önüne geçmeye çalışmışlardır. Ancak 21. yüzyılın beraberinde getirdiği kompleks ve çok yönlü konjonktür sayesinde Avrasya Birliği'nin de önü açılmıştır. Zira batı hegemonyasına bir son vermek isteyen Asya ülkeleri ekonomik gelişime öncelik vermiş, bu sayede uluslararası politikada kendilerine yer bulmayı amaçlamışlardır.

Çoğu kez "Asya Kaplanları" olarak da adlandırılan Asya ülkeleri arasında Çin, Japonya ve Güney Kore öne çıkmaktadır. Bahse konu ülkelere, bağımsızlık sonrasında yaşadığı ekonomik krizi atlatmayı başarabilmiş Rusya Federasyonu ile halen politik-ekonomik dönüşümünü tamamlamaya çalışan Orta Asya ülkelerini de eklemek mümkündür. Ekonomik güce erişen veya çok hızlı kalkınan ülkelerin akıllarına gelen ilk fikir bu konumlarını siyasi güç ile de pekiştirmek olmuş; ancak bölgesel ve küresel koşullar söz konusu ülkelerin tek başlarına bunu gerçekleştirmelerine imkan tanımamıştır. Böylece Avrasya'da birlik fikri ortaya çıkmış ve birkaç başarısız girişimin ardından Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) oluşturulmuştur. Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tajikistan ve Özbekistan'dan oluşan bu grup; bir süre sonra daha etkili işbirliği için yalnızca Asya ile sınırlı kalınmaması gerektiğini tecrübe etmiş ve diğer Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyeleri ile de ilişkilerin güçlendirilmesi için uğraşmıştır.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kurulan BDT bugüne dek ürettiği politikalardan somut bir sonuç elde edememiştir. Ancak geçtiğimiz günlerde Kazakistan'da imzalanan bir bildiri ile BDT üyesi ülkeler, 2012 yılına kadar "Avrasya Ekonomik Topluluğu" (EurAsEc) oluşturma taahhüdünde bulundular. Projenin temel amacı, aynen 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da olduğu gibi, "Ortak Ekonomik Alan" oluşturmak ve pazarı genişleterek Avrasya'da ekonomik birliği sağlamaktır. Projenin geleceğine dair yapılan olumsuz yorumlar genelde aynı eksende birleşmekte, bölgenin biraraya gelmesinden rahatsız olan bazı kesimler bu girişimin başarısızlıkla sonuçlanacağını öngörmekte ve/veya ummaktadır. Ancak bölge ülkelerinde, özellikle Rusya ve Kazakistan'da göze çarpan kararlılık, projenin başarılı olacağına dair ümitleri arttırmaktadır.

Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasında oluşturulan Gümrük Birliği sayesinde açılan 170 milyonluk pazara, diğer Orta Asya ülkelerinin ve BDT üyelerinin katılımı da öngörülmektedir. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev'in ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in son dönemlerde yaptığı açıklamaların da bu yönde olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Zira Nazarbayev, yıllardır hayalini kurduğu Avrasya Birliği projesine Türkiye'nin de dahil olmasını istediğini belirtmiş, bunun gerçekleşmesi durumunda çok büyük bir güce ulaşılacağının altını çizmiştir. Nazarbayev, aynı zamanda, medeniyetler çatışması teorisine inanmadığını Papa 16.Benediktus ve Suudi Arabistan Kralı'nı ziyaret ederek ortaya koymuş, Avrasya Birliği oluşturulurken kimsenin ötekileştirilmek istenmediğini ve birlik fikrinin hiçbir oluşumun (NATO-AB vs.) karşısında yer almayacağını da böylece vurgulamıştır.

Gelişmelere Türkiye'nin ve Türk insanının perspektifinden bakacak olursak, ülkemizdeki bazı kesimlerin bu tarz oluşumlara farklı yönlerden yaklaştıkları görülmektedir. Reel politik açısından ise Türkiye, son yıllarda izlediği aktif, çok yönlü ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesini temel alan dış politika anlayışında kendisine yeni bir faaliyet sahası bulmuştur denilebilir. Zira Türkiye, daha önce eline geçmeyen bir fırsata, tarihi ve kültürel bağları bulunan Orta Asya ile ekonomik bağlarını kuvvetlendirme imkanına kavuşmuştur. Bu önemli dönemeçte Türkiye'nin vereceği kararlar bölgesel bir süper güç olan ülkemizin, küresel bir süper güce dönüşmesinin anahtarını teşkil etmektedir.

Leia Mais…

21 Aralık 2009

"Eksen Kayması"


Son günlerde basında kendisine sıkça yer bulan "Türkiye Eksen Kayması mı yaşıyor?" önermesi farklı bir bakış açısından değerlendirildiğinde, bu tezin arkasında yatan fikirler rahatlıkla ortaya çıkmaktadır. Bu durumun uluslararası ölçekte tartışılması ve neticede Türkiye'nin eksen kayması yaşadığı ve Avrupa'dan uzaklaştığı tezinin, bir takım bölgesel güçlerin elini güçlendirdiği aşikardır. Zira söz konusu devletler, bu yolla Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelikten kendi isteğiyle vazgeçtiğini savunacak ve oyunbozan rolünden de böylece sıyrılacaklardır. Ancak işin aslını görebilenler için durum biraz farklı. Uluslararası ilişkiler ile ilgilenen veya dünya gündemini takip edenlerin pek de zorlanmadan anlayabilecekleri üzere yukarıda sözünü ettiğimiz ülke Fransa'dır. Fransa, özellikle Nicolas Sarkozy'nin iktidara gelmesinden itibaren Türk karşıtlığında aşırı uçlara ulaşmıştır. Türkiye'nin tam üyeliğine her fırsatta karşı çıkan ve bunu açıkça dile getirmekten çekinmeyen Fransa, Türkiye'nin eksen değiştirdiği iddialarından en çok faydalanan ülke görüntüsündedir.

Eksen Kayması iddiaları, Fransa haricinde İsrail'in de iç ve dış politikasına etki etmektedir. 2008'in sonlarına doğru İsrail-Suriye arasındaki barış görüşmeleri sürmekteyken, İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Ankara'da Başbakanlık Konutu'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile geç saatlere dek müzakerede bulunmaktayken ve hatta Erdoğan tıkanıklığı açmak amacıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı telefonla aradığı sırada İsrail uçakları Gazze Şeridi'ni bombalamaktaydı. Bu durum doğal olarak Türk tarafında büyük bir tepkiyle karşılanmış, İsrail'in samimiyetsizliği Ocak 2009'daki Davos Zirvesi'nde Başbakan Erdoğan'ın sözlerine ve mimiklerine de yansımıştı. Sonrasında iptal edilen askeri tatbikatlar ve askeri teçhizat anlaşmaları Türkiye-İsrail ilişkilerine farklı bir boyut katmış, arada soğuk rüzgarlar esmesine sebep olmuştur.

Tam da bu dönemde Fransa-İsrail ilişkilerinde gözle görülür bir ilerleme kaydedilmiştir. Öyle ki, bu iki ülkenin önceki konumlarını tamamıyla terk edip, Türkiye karşıtı bir eksende biraraya geldikleri dahi iddia edilebilir. Fransa, Türkiye'nin yerine Suriye ile ilişkilerde arabulucu rolü üstlenmek istemiş, son dönemlerdeki İsrail-Fransa ilişkileri uzmanlar tarafından balayı olarak nitelenmiştir. Bu durum, kendisini İran'ın nükleer programı konusunda da göstermiş; Türkiye, İran'ın nükleer güç olmasını destekleyen bir ülke konumuna sokulmak istenmiştir. 2002'den bu yana izlenen Türk Dış Politikası'nın böyle bir gelişmeye imkan tanımayacağı su götürmez bir gerçek olmasına rağmen...

Türkiye'nin eksen kayması yaşadığı iddialarına sebep olan bir diğer önemli etken de ülkemizin Orta Doğu-Balkanlar-Kafkaslar üçgeninde oynadığı önemli rolden kaynaklanmaktadır. Bölgesel bir süper güç olarak Türkiye'nin, yakın çevresindeki gelişmelere duyarsız kalması düşünülemez. Ancak bu durum, daha önce bu rolü oynayan İsrail gibi devletleri doğal olarak rahatsız etmekte, onları farklı arayışlara sevketmektedir.

Türkiye'nin artan bölgesel ve küresel gücüne tek başına karşı durmakta yetersiz kalan devletler, güçlerini birleştirerek ve Türkiye'yi izlediği yoldan döndürmeye çalışarak bu durumla baş etmeye çalışmaktadırlar. Son olarak belirtilmesi gerekense, Türkiye'nin eksen kayması yaşamadığıdır. Türkiye Cumhuriyeti, 1923'ten beri aynı eksende hareket etmektedir. Ancak kendi eksenleri değişenler bunu idrak edememekte, Türkiye'nin farklı yönlerde ilerlemesini kaldıramamaktadırlar.

Leia Mais…

Dünya Gündemi Analizleri Hakkında

Bu blog, uluslararası politikada yaşanan güncel gelişmeleri takip etmek ve değerlendirmelerde bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. İçinde yer alan yazı, yorum ve analizlerin tamamı yazarın şahsi görüşleridir. Yazıların tüm sorumluluğu blog yazarına aittir.

Güncellemeler belli bir programa göre yapılmamaktadır. Bunun yanı sıra her sabah çeşitli şekillerde güncellenmektedir. Yazılar hazırlanırken; ntvmsnbc, bbc türkçe, reuters, guardian, washington post, der spiegel, kommersant vs gibi kaynaklardan yararlanılmaktadır. Haber içerikleri bu kaynaklardan sağlanmakla birlikte, yorumlar ve analizlerin tümü blog yazarına aittir.

Blog içeriğinin, yazardan izin alınmaksızın kullanılması kanunen yasaktır. Kaynak göstererek veya yazarla irtibat kurularak yapılan alıntılara izin verilecektir.