
Çoğu kez "Asya Kaplanları" olarak da adlandırılan Asya ülkeleri arasında Çin, Japonya ve Güney Kore öne çıkmaktadır. Bahse konu ülkelere, bağımsızlık sonrasında yaşadığı ekonomik krizi atlatmayı başarabilmiş Rusya Federasyonu ile halen politik-ekonomik dönüşümünü tamamlamaya çalışan Orta Asya ülkelerini de eklemek mümkündür. Ekonomik güce erişen veya çok hızlı kalkınan ülkelerin akıllarına gelen ilk fikir bu konumlarını siyasi güç ile de pekiştirmek olmuş; ancak bölgesel ve küresel koşullar söz konusu ülkelerin tek başlarına bunu gerçekleştirmelerine imkan tanımamıştır. Böylece Avrasya'da birlik fikri ortaya çıkmış ve birkaç başarısız girişimin ardından Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) oluşturulmuştur. Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tajikistan ve Özbekistan'dan oluşan bu grup; bir süre sonra daha etkili işbirliği için yalnızca Asya ile sınırlı kalınmaması gerektiğini tecrübe etmiş ve diğer Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyeleri ile de ilişkilerin güçlendirilmesi için uğraşmıştır.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kurulan BDT bugüne dek ürettiği politikalardan somut bir sonuç elde edememiştir. Ancak geçtiğimiz günlerde Kazakistan'da imzalanan bir bildiri ile BDT üyesi ülkeler, 2012 yılına kadar "Avrasya Ekonomik Topluluğu" (EurAsEc) oluşturma taahhüdünde bulundular. Projenin temel amacı, aynen 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da olduğu gibi, "Ortak Ekonomik Alan" oluşturmak ve pazarı genişleterek Avrasya'da ekonomik birliği sağlamaktır. Projenin geleceğine dair yapılan olumsuz yorumlar genelde aynı eksende birleşmekte, bölgenin biraraya gelmesinden rahatsız olan bazı kesimler bu girişimin başarısızlıkla sonuçlanacağını öngörmekte ve/veya ummaktadır. Ancak bölge ülkelerinde, özellikle Rusya ve Kazakistan'da göze çarpan kararlılık, projenin başarılı olacağına dair ümitleri arttırmaktadır.
Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasında oluşturulan Gümrük Birliği sayesinde açılan 170 milyonluk pazara, diğer Orta Asya ülkelerinin ve BDT üyelerinin katılımı da öngörülmektedir. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev'in ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in son dönemlerde yaptığı açıklamaların da bu yönde olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Zira Nazarbayev, yıllardır hayalini kurduğu Avrasya Birliği projesine Türkiye'nin de dahil olmasını istediğini belirtmiş, bunun gerçekleşmesi durumunda çok büyük bir güce ulaşılacağının altını çizmiştir. Nazarbayev, aynı zamanda, medeniyetler çatışması teorisine inanmadığını Papa 16.Benediktus ve Suudi Arabistan Kralı'nı ziyaret ederek ortaya koymuş, Avrasya Birliği oluşturulurken kimsenin ötekileştirilmek istenmediğini ve birlik fikrinin hiçbir oluşumun (NATO-AB vs.) karşısında yer almayacağını da böylece vurgulamıştır.
Gelişmelere Türkiye'nin ve Türk insanının perspektifinden bakacak olursak, ülkemizdeki bazı kesimlerin bu tarz oluşumlara farklı yönlerden yaklaştıkları görülmektedir. Reel politik açısından ise Türkiye, son yıllarda izlediği aktif, çok yönlü ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesini temel alan dış politika anlayışında kendisine yeni bir faaliyet sahası bulmuştur denilebilir. Zira Türkiye, daha önce eline geçmeyen bir fırsata, tarihi ve kültürel bağları bulunan Orta Asya ile ekonomik bağlarını kuvvetlendirme imkanına kavuşmuştur. Bu önemli dönemeçte Türkiye'nin vereceği kararlar bölgesel bir süper güç olan ülkemizin, küresel bir süper güce dönüşmesinin anahtarını teşkil etmektedir.