6 Nisan 2009

G-20 Dünyayı Kurtarabilecek mi?


Dünyanın önde gelen sanayileşmiş ve gelişmekte olan yirmi büyük ekonomisini biraraya getiren G-20 zirvesi, geçtiğimiz perşembe günü İngiltere'nin başkenti Lonrda'da gerçekleştirildi. G-20, kuruluşundan bu yana geçen 10 yılda belki de hiç bu kadar konuşulmamış, gündemi bugünkü kadar yoğun olmamıştı. Ancak küresel ekonomik krizin boyutları G-20 zirvesine dünya çapında bir görev yükledi ve zirve, gerek Avrupa'da gerekse Asya, Afrika ve Amerika'da krizden çıkışın tek yolu olarak gösterildi.

Londra yolunda herkesin çantasında farklı gündemler ve akıllarda soru işaretleri bulunmaktaydı. Özellikle İngiltere ve Fransa arasındaki görüş ayrılıkları zirve sonucuna yönelik umutları azaltmaktaydı. Zira krizi aşma yöntemi olarak korumacılık mı yoksa ikili işbirliği mi sorusu kafaları karıştırmaktaydı. Ancak toplantı beklentilerin tam aksi yönde sonuçlar doğurdu. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barrack Obama, farklı seslerin hepsini tatmin edecek projeler ve G-20 üyelerine yaklaşımı sayesinde ortak kararlar alınması yolunda önemli adımlar attı. Diğer liderlerin de karşı hamlelerde bulunması zirveyi, dünyanın kurtarıcısı rolüne taşıdı. Hatta zirvenin sonuç bildirgesi öylesine kapsamlı yargılar içeriyordu ki, zirve öncesinde istekleri karşılanmadığı takdirde toplantıları terk edeceğini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bile, sonuçları "umabileceklerimizin çok üzerinde" şeklinde niteledi.

Avrupa'yı ve dünyanın geri kalanını iflastan kurtarabilecek bir dizi karar ile krizin etkilerini hafifletmek isteyen G-20 liderleri, şimdilik bu amaçlarına ulaşmış görünüyor. Zira sonuç bildirgesinde yer alan kararlardan, IMF'nin kaynaklarının 3 katına çıkarılması (toplam 1.1 trilyon dolar) ve paranın öncelik sırasına göre dağıtılması, batmak üzere olan birçok ülkeye ilaç gibi gelecektir.

İşin ekonomik kısmına, bilgim elverdiği ölçüde ancak bu kadar girebilmekteyim. Ancak Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kaynakları nasıl paylaştıracağı ekonomik olmaktan çok siyasi bir meseledir. Kuruluşun bu güne dek izlediği politikalara bakıldığında, supranasyonel (devletlerüstü) yapısı sayesinde açtığı kredilerin kullanım alanlarına alenen karıştığı bilinmektedir. Durum böyleyken IMF'nin, ekonomik sorunları olan ülkelere verilmesi planlanan 500 milyar dolarının da, rezerv altınlarının bir bölümünü satmak suretiyle elde edeceği ve en fakir ülkelere dağıtacağı 6 milyar dolarının da siyasi karşılıkları beklenmelidir. Uzunca bir süredir Türkiye ile sürdürdüğü görüşmeleri, anlaşma ile noktalamayı bekleyen ancak Türkiye tarafından ilişkilerin artık eskisi gibi olmayacağının sinyallerini alan IMF'nin, perşembe günü gerçekleştirilen zirvede geri adım atması ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile orta yolu bulmaya çalışması, kuruluşun birtakım devletlerin ve/veya kimselerin çıkar odağı haline gelmiş olduğunun bir göstergesidir.

G-20, iflasın eşiğindeki ülkeleri ya da çoktan iflas etmiş olanları kurtarabilecek mi bilinmez. Ancak bilinen bir şey vardır ki o da eski Türk atasözünün bugünlerde epey revaçta olduğudur: "Borç alan buyruk alır."

0 yorum:

Dünya Gündemi Analizleri Hakkında

Bu blog, uluslararası politikada yaşanan güncel gelişmeleri takip etmek ve değerlendirmelerde bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. İçinde yer alan yazı, yorum ve analizlerin tamamı yazarın şahsi görüşleridir. Yazıların tüm sorumluluğu blog yazarına aittir.

Güncellemeler belli bir programa göre yapılmamaktadır. Bunun yanı sıra her sabah çeşitli şekillerde güncellenmektedir. Yazılar hazırlanırken; ntvmsnbc, bbc türkçe, reuters, guardian, washington post, der spiegel, kommersant vs gibi kaynaklardan yararlanılmaktadır. Haber içerikleri bu kaynaklardan sağlanmakla birlikte, yorumlar ve analizlerin tümü blog yazarına aittir.

Blog içeriğinin, yazardan izin alınmaksızın kullanılması kanunen yasaktır. Kaynak göstererek veya yazarla irtibat kurularak yapılan alıntılara izin verilecektir.