27 Nisan 2009

Obama'nın 24 Nisan Konuşması


Amerika Birleşik Devletleri'nde, her yıl 24 Nisan'da Ermeni Anma Günü vesilesiyle (adet olduğu üzere) devlet başkanları tarafından yapılan konuşmayı, bu sene yeni başkan Barrack Obama yaptı. Her yıl Nisan ayı geldiğinde "soykırım" tartışmalarının tavan yaptığı Türk kamuoyunda, Obama'nın seçim öncesi vaatlerinin de etkisiyle, yapacağı konuşmada "soykırım" sözcüğünü kullanmasını bekleyenlerin oranı her nedense arttı. Hem de hiçbir Amerikan başkanının, Türkiye'nin ilginç bir hassaslık gösterdiği bu konuda aksi yönde hareket edemeyeceği gerçeği gün gibi ortadayken. Tek bir sözcüğe takılı sürdürülen bu politikanın yanlışlığı, dünya çapında sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıyan 21 devletin, bu hareketlerinin hiçbir somut sonuca ulaşamamasından belli olmaktadır. Türk Dış Politikası'ndaki konumları itibariyle ABD ve tanıma kararı alan devletlerden sözgelimi Uruguay veya Litvanya arasında elbette ki dağlar kadar fark vardır. Ancak yine de bu mesele üzerinden bir siyaset yürütülecekse en azından arka planı daha geniş kapsamlı olmalı, yalnızca "soykırım" sözcüğünün telaffuzundan ibaret kalmamalıdır. Zira Obama, konuşmasında İngilizce "genocide" yani "soykırım" sözcüğünü kullanmamış, fakat bundan daha ağır, Türkiye'nin asla kabul edemeyeceği nitelemelerde bulunmuştur. Örneğin konuşmasına başlarken; "Bundan 94 yıl önce 20. yüzyılın en büyük kötülüklerinden biri gerçekleşti" diyerek, konuşmanın geri kalan kısmına yönelik önemli bir ipucu verdi. Ermenice "Büyük Felaket" anlamına gelen "Meds Yeghern" artık alışageldiğimiz bir söz öbeği olmasına rağmen, Obama'nın "Her yıl 24 Nisan'da 1.5 milyon Ermeni'nin ölüme gönderilmesini ve katledilmesini anıyoruz" demesi, Türkçe anlama ve kavrama kabiliyeti olan herkes açısından "Ermenilere soykırım yapıldı" anlamına gelmektedir. Anlaşılacağı üzere soykırım kelimesi kullanmadan da Obama, bu görüşlerini gayet net bir şekilde ifade etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından gereken karşılığın verildiğinin de altını çizmemiz gerekir.

Amerikan karar alma mekanizması üzerindeki etkileri bilinen Brookings Enstitüsü'nden, Ömer Taşpınar ve Phillip Gordon'un kaleme aldığı "Türkiye'yi Kazanmak" adlı kitabın ilk sayfalarında da belirtildiği üzere Obama, Türkiye ile Ermenistan arasında sağlam temellere dayalı, kalıcı bir barış kurma hedefindedir. Bu hedef doğrultusundaki ilk adımını da, başkanlık seçimlerine önemli oranda etki edebilen Ermeni Diasporası'nın isteklerini, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı ABD'nin California eyaletinde seçimlerden hemen önce yaptığı konuşmada kabul etmesiyle atmıştır. Aynı doğrultudaki ikinci adımı ise başkanlığının ilk 100 günü içerisinde Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaret ve ülkemizde verdiği mesajlar olarak gösterilebilir.

Sonuç olarak Obama'nın üstü kapalı da olsa ucu milli menfaatlerimize dokunan konulara değinmesi, ABD ile ilişkilerimizde çok derin yaralar açmayacaktır. Aslında Türk-Amerikan ilişkilerinin sessiz sedasız geldiği noktada bundan böyle bu tarz tartışmaların gündemi oluşturmayacağı olasılıklar dahilindedir. Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın ön koşullarını yerine getirerek masaya oturacak bir Ermenistan, sorunun çözümünden en fazla yararlanacak ülkedir. Önce sınırın açılması ve diplomatik ilişkilerin tesisi, sonrasında ise ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi; bölgede küçük ve yalnız bir devlet olan Ermenistan'ın lehine olacaktır. 24 Nisan 2010'daki Ermeni Anma Günü'nde, gerçekten anma törenleri düzenlenmesi ve bu olayın politik malzeme olarak kullanılmaması ise en büyük dileğimizdir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçekleri yansıtan yazınız için teşekkür ederim.Yazınızda en can alıcı nokta küçük ve yalnız bir devlet olduğunu saptadığınız Ermenistan'ın lehine olacak gelişmelere değinerek, TÜRK olmanın asilliğini göstermenizdir.

Dünya Gündemi Analizleri Hakkında

Bu blog, uluslararası politikada yaşanan güncel gelişmeleri takip etmek ve değerlendirmelerde bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. İçinde yer alan yazı, yorum ve analizlerin tamamı yazarın şahsi görüşleridir. Yazıların tüm sorumluluğu blog yazarına aittir.

Güncellemeler belli bir programa göre yapılmamaktadır. Bunun yanı sıra her sabah çeşitli şekillerde güncellenmektedir. Yazılar hazırlanırken; ntvmsnbc, bbc türkçe, reuters, guardian, washington post, der spiegel, kommersant vs gibi kaynaklardan yararlanılmaktadır. Haber içerikleri bu kaynaklardan sağlanmakla birlikte, yorumlar ve analizlerin tümü blog yazarına aittir.

Blog içeriğinin, yazardan izin alınmaksızın kullanılması kanunen yasaktır. Kaynak göstererek veya yazarla irtibat kurularak yapılan alıntılara izin verilecektir.