Amerikan askerleri ile birlikte geçen 6 yılda, Irak'ın içine sürüklendiği kaos ortamı gün geçtikçe daha da belirgin hale geldi. İlk bakışta bir rejim değişikliği ve sonrasında yeni ve güzel bir ülke gibi görünen ama sürekli kötüye giderek batağa saplanan bir devlet, Irak. Öyle ki, ülkenin zengin yeraltı kaynakları ve jeostratejik konumu bile bu durumun önünü almak için yeterli olmadı. 6 yılda, yaklaşık 100 bin sivil, 600 bine yakın Amerikan ve Irak askeri hayatlarını kaybetmiş, 1 milyondan fazla insan göç etmek zorunda kalmıştır. Irak'ın kendine özgü sorunları da bu süreci etkileyen önemli bir unsurdur. Zira ülkenin 3 toplumlu yapısı, insanların birbirlerine güvenememelerine neden olmuş, herkesi kendi başının çaresine bakma yolunu seçmeye itmiştir. Son 25 yılda üç savaş ve ambargo yaşayan Irak'ın, bütün bunları kısa zamanda atlatmasına şüphesiz imkan yoktur. Ancak Irak'ın Orta Doğu'daki barış sürecinde ve istikrarın yeniden tesisinde önemli bir mihenk taşı olduğunun da unutulmaması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Irak ziyaretini de bu çerçevede değerlendirdiğimizde, Irak'ta ABD sonrası dönemde yaşanması muhtemel boşluğu, genelde dünya çapında özelde de Orta Doğu'da artan itibarı sayesinde Türkiye'nin doldurabileceği öngörüsünde bulunmak yanlış olmayacaktır. Nitekim Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin görev süresi sona erdiğinde yeniden aday olmayacağı bilinmektedir. Böylece Talabani sonrası Irak'ta yaşanması muhtemel değişiklikleri de hesaba katmak gerekecektir. Bunun yanı sıra ABD başkanı Obama'nın Irak politikasına göz attığımızda da, Iraklıların geleceğe dair ümitlerinin az da olsa yeşerdiğini görmekteyiz. Zira Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesi bile başlı başına önemli bir gelişme olarak nitelenebilirken, Irak halkının demokrasiye olan inancını arttırması açısından da kaçınılmazdır. (Iraklıların büyük çoğunluğu, mevcut durumun değişmeyeceğine olan inançları yüzünden seçimlerde sandığa gitmemektedir.)
Ortaya koyduğumuz bu tablodan sonra; "Irak'ın, bölgedeki ABD-İran mücadelesinin yeni bir sahası olmasının önündeki tek engel Türkiye Cumhuriyeti'dir" diyebiliriz. Çünkü Irak ile ilgili birçok mesele doğrudan Türkiye'yi de ilgilendirmektedir. Irak'ın kuzeyindeki yerel yapılanmadan, Irak'taki Türkmenlere; Amerikan askerlerinin çekilme güzergahından, Musul ve Kerkük'e kadar halledilmeyi bekleyen birçok sorun Türkiye'nin aktif katılımını gerektirmektedir. Aktif bir dış politika, gerek Türkiye açısından gerekse Orta Doğu'nun geleceği açısından hayati öneme haizdir. Türkiye'nin Davos ile yükselişe geçen itibarı, cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Irak'ta yaptığı temaslardan sonra daha da belirginleşmiştir. Bu itibar, Iraklı yetkililerin açıklamalarına da yansımış, PKK'nın Irak'tan tasfiye edileceğine dair garantiler verilmiştir. Yerel Kürt yönetiminin haddini aşan beyanlarını bir tarafa bırakırsak, PKK'nın içinde bulunduğu çember giderek daralmaktadır. 1998'de Suriye ile yapılan Adana Mutabakatı'ndan sonra faaliyet alanı sınırlanan, İran'ın teröre karşı mücadelesi kapsamında PJAK'a yaptığı müdahaleler ile bir sonraki aşamaya taşınan PKK karşıtı kampanyada, Irak hükümetinin takınacağı tutum da son derece önemlidir. Nitekim PKK'nın ortadan kaldırılması Türkiye-Irak ilişkilerinde bir dönüm noktasını teşkil edecektir.
Türkiye'nin bölge politikalarında söz sahibi olması, Irak'ın geleceğinin kendi eline bırakılamayacak kadar değerli olmasındandır. Yıllar boyunca süper güçlerin kilometrelerce uzaktan müdahil olarak soyundukları roller, bu kez Türkiye'nin ayağına kadar gelmiştir. Amerikan askerlerinin çekilmesini müteakiben oluşması muhtemel otorite boşluğu ve bu gediği doldurmak isteyecek birtakım iç unsurların birbirleriyle çatışma ihtimali ilk etapta Türkiye'nin izleyeceği politikaları etkileyebilir. Ancak Türkiye'nin doğru zamanlama ile atacağı adımlar Irak'ın geleceği açısından belirleyici olacaktır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Irak ziyaretini de bu çerçevede değerlendirdiğimizde, Irak'ta ABD sonrası dönemde yaşanması muhtemel boşluğu, genelde dünya çapında özelde de Orta Doğu'da artan itibarı sayesinde Türkiye'nin doldurabileceği öngörüsünde bulunmak yanlış olmayacaktır. Nitekim Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin görev süresi sona erdiğinde yeniden aday olmayacağı bilinmektedir. Böylece Talabani sonrası Irak'ta yaşanması muhtemel değişiklikleri de hesaba katmak gerekecektir. Bunun yanı sıra ABD başkanı Obama'nın Irak politikasına göz attığımızda da, Iraklıların geleceğe dair ümitlerinin az da olsa yeşerdiğini görmekteyiz. Zira Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesi bile başlı başına önemli bir gelişme olarak nitelenebilirken, Irak halkının demokrasiye olan inancını arttırması açısından da kaçınılmazdır. (Iraklıların büyük çoğunluğu, mevcut durumun değişmeyeceğine olan inançları yüzünden seçimlerde sandığa gitmemektedir.)
Ortaya koyduğumuz bu tablodan sonra; "Irak'ın, bölgedeki ABD-İran mücadelesinin yeni bir sahası olmasının önündeki tek engel Türkiye Cumhuriyeti'dir" diyebiliriz. Çünkü Irak ile ilgili birçok mesele doğrudan Türkiye'yi de ilgilendirmektedir. Irak'ın kuzeyindeki yerel yapılanmadan, Irak'taki Türkmenlere; Amerikan askerlerinin çekilme güzergahından, Musul ve Kerkük'e kadar halledilmeyi bekleyen birçok sorun Türkiye'nin aktif katılımını gerektirmektedir. Aktif bir dış politika, gerek Türkiye açısından gerekse Orta Doğu'nun geleceği açısından hayati öneme haizdir. Türkiye'nin Davos ile yükselişe geçen itibarı, cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Irak'ta yaptığı temaslardan sonra daha da belirginleşmiştir. Bu itibar, Iraklı yetkililerin açıklamalarına da yansımış, PKK'nın Irak'tan tasfiye edileceğine dair garantiler verilmiştir. Yerel Kürt yönetiminin haddini aşan beyanlarını bir tarafa bırakırsak, PKK'nın içinde bulunduğu çember giderek daralmaktadır. 1998'de Suriye ile yapılan Adana Mutabakatı'ndan sonra faaliyet alanı sınırlanan, İran'ın teröre karşı mücadelesi kapsamında PJAK'a yaptığı müdahaleler ile bir sonraki aşamaya taşınan PKK karşıtı kampanyada, Irak hükümetinin takınacağı tutum da son derece önemlidir. Nitekim PKK'nın ortadan kaldırılması Türkiye-Irak ilişkilerinde bir dönüm noktasını teşkil edecektir.
Türkiye'nin bölge politikalarında söz sahibi olması, Irak'ın geleceğinin kendi eline bırakılamayacak kadar değerli olmasındandır. Yıllar boyunca süper güçlerin kilometrelerce uzaktan müdahil olarak soyundukları roller, bu kez Türkiye'nin ayağına kadar gelmiştir. Amerikan askerlerinin çekilmesini müteakiben oluşması muhtemel otorite boşluğu ve bu gediği doldurmak isteyecek birtakım iç unsurların birbirleriyle çatışma ihtimali ilk etapta Türkiye'nin izleyeceği politikaları etkileyebilir. Ancak Türkiye'nin doğru zamanlama ile atacağı adımlar Irak'ın geleceği açısından belirleyici olacaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder