20 Mart 2009

İsrail'de Yeni Hükümet Çalışmaları


İsrail'de 18. parlamento (Knesset) seçimleri 10 Şubat 2009'da gerçekleştirildi. 120 sandalyeli mecliste, birbirlerine çok yakın oy oranlarıyla Kadima partisi 28, Likud ise 27 sandalye kazandı. Dışişleri Bakanı ve eski Mossad ajanı Tzipi Livni'nin lideri olduğu Kadima, koalisyon kurmak için gereken 61 sayısına ulaşamadığından görev Likud lideri Benjamin Netanyahu'ya verildi. Geniş tabanlı bir koalisyon hedefiyle yola çıkan ancak Kadima ile yaptığı görüşmelerde bir sonuç elde edemeyen Netanyahu, gözünü mecburen diğer partilere çevirdi. Bu durum İsrail'de aşırı sağcı bir hükümete doğru giden yolda atılan ilk adımı teşkil etmektedir. Zira seçimlerden 15 sandalye kazanarak üçüncü parti olan İsrail Beiteinu (Evimiz İsrail) partisi, koalisyonun büyük ortağı olacak gibi görünmektedir. Oluşması muhtemel koalisyonda Ulusal Birlik (4) ve İsrail Ocağı/Evi (Jewish Home) (3) diğer aşırı sağcı partiler iken, Şas (11) ve Birleşik Torah Listesi (United Torah Judaism) (5) aşırı dinci, siyonist partiler olarak göze çarpmaktadır. Bu durum ülkenin Filistin Meselesi'ne karşı zaten katı olan tutumunu olumlu yönde değiştirmeyeceğine dair bir işaret olarak değerlendirilebilir. Zira Evimiz İsrail Partisi genel başkanı Avigdor Lieberman'ın sertlik yanlısı ve uzlaşmaz bir tavır sergilediği biliniyor. Kişinev-Moldova doğumlu bir Sovyet Yahudisi olan Lieberman'ın, "Elimden gelse bütün Filistinlileri bir gecede denize dökerim" anlamına gelen demeci bu tavrını kanıtlayan en önemli örnek. Netanyahu hükümetinde Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmesi beklenen Lieberman'ın Filistin Sorunu'nu barışçıl yollardan çözmeye pek yanaşmayacağı düşünülüyor. Buna bir de diğer aşırı sağcı ve siyonist partilerin eklenmesiyle yeni hükümetin İsrail-Filistin arasındaki gerilimi düşürmesinin imkansız olduğu öngörüsünde bulunmak yanlış olmayacaktır.

Eski kabinelerde Başbakan Yardımcılığı, Ulaştırma Bakanlığı gibi görevler üstlenmiş olan Avigdor Lieberman'ın ve Likud'dan kopan partisi Evimiz İsrail'in, yeni hükümette tek başına yer alsa bile faşist sayılabilecek görüşleri nedeniyle, yalnızca İsrail-Filistin değil, İsrail-İran, İsrail-Suriye ve hatta İsrail-Türkiye ilişkilerinde de yeni dönemler açabileceği bir gerçektir. Mevcut sorunların halledilmesi yerine daha da derinleştirilmesi tehlikesi ile karşı karşıya olan İsrail için geçerli tek çıkış yolunun Kadima lideri Livni tarafından kapatılması sonucunda böyle bir durum ortaya çıkmıştır.

Orta Doğu uzmanı olmadığımdan, bölge ile ilgili gelişmeleri çok kapsamlı yorumlama yeteneğine sahip değilim. Ancak kurulması muhtemel aşırı sağcı/siyonist bir koalisyonun küresel ölçekte sonuçlar yaratacağı tahmininde bulunulabilir. Peki bu durum nasıl engellenebilir veya ne gibi alternatifler sunulabilir? Bu soruya verilebilecek en güzel cevap şüphesiz Likud önderliğindeki hükümet içinde ılımlı veya sol görüşlü bir ya da birkaç parti barındırmak suretiyle milliyetçi, aşırıcı ve gerici tabanlı bir koalisyon kurulmasının önüne geçmek olacaktır. Kadima ile yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması ve İsrail'in son Gazze saldırılarının Livni'nin başbakanlığı sırasında gerçekleştirilmiş olması Likud-Kadima birlikteliğini de zorlaştırmaktadır. Buna rağmen Likud'un, Ehud Barak'ın liderliğindeki İşçi Partisi'ni de koalisyona katması en azından İsrail hükümetinin uluslararası imajına biraz olsun katkıda bulunacaktır. Nitekim 13 sandalyeye sahip olan İşçi Partisi, kabineye dahil olması beklenen birkaç partiyi otomatikman safdışı bırakacaktır. Bu durumda hükümet, sağ ağırlıklı görünümünü korurken, aşırı dinci ve siyonist nitelemelerini yitirecektir.

Bu olasılıkların yanı sıra, Netanyahu'nun, önceden görüş birliğine vardığı ve lideri Lieberman'a Dışişleri Bakanlığı vermeyi kabul ettiği Evimiz İsrail partisini kabine dışında bırakma ve yerini İşçi Partisi ile doldurma kararı alması da yadsınamayacak bir ihtimaldir. Zira koalisyon görüşmeleri sırasında gelen tepkilerin Netanyahu'ya geri adım attırabileceği öngörüsünde bulunmak mümkündür. Bu olasılığın önündeki tek engel İşçi Partililerin Likud ile kurulacak bir koalisyona sıcak bakmayabilecekleri düşüncesidir. 2006 yılında Evimiz İsrail partisiyle birlikte aynı koalisyonda yer alan İşçi Partisi'nin, Avigdor Lieberman'ın kendisinin stratejik bir tehdit olduğunu söyleyerek koalisyonu terk ettiğini de hatırlatmakta fayda var...

Sonuç her ne olursa olsun, başa kim gelirse gelsin, Orta Doğu'da yaşanmış veya halen yaşanan meselelerin %90'ının İsrail kaynaklı olduğu gerçeği değişmeyecektir. Bu oranın ve durumun yakın gelecekte değişmesini kimse beklememektedir. Tüm dünyanın beklediği şey ise, sönük de olsa bir umut ışığıdır...

0 yorum:

Dünya Gündemi Analizleri Hakkında

Bu blog, uluslararası politikada yaşanan güncel gelişmeleri takip etmek ve değerlendirmelerde bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. İçinde yer alan yazı, yorum ve analizlerin tamamı yazarın şahsi görüşleridir. Yazıların tüm sorumluluğu blog yazarına aittir.

Güncellemeler belli bir programa göre yapılmamaktadır. Bunun yanı sıra her sabah çeşitli şekillerde güncellenmektedir. Yazılar hazırlanırken; ntvmsnbc, bbc türkçe, reuters, guardian, washington post, der spiegel, kommersant vs gibi kaynaklardan yararlanılmaktadır. Haber içerikleri bu kaynaklardan sağlanmakla birlikte, yorumlar ve analizlerin tümü blog yazarına aittir.

Blog içeriğinin, yazardan izin alınmaksızın kullanılması kanunen yasaktır. Kaynak göstererek veya yazarla irtibat kurularak yapılan alıntılara izin verilecektir.