
Futbolu çok seven ve bir dönem Fraternidad futbol kulübünün takım kaptanlığını yapan Morales, 1980'li yılların başında spor federasyonu sendikasının genel sekreterliğine getirildi. Daha sonra Koka İşçileri Sendikası genel sekreterliği yapan Morales'in liderlik özelliklerinin belirginleşmeye başlaması ve önceki görevlerindeki başarıları bir anda kendisini üne kavuşturdu. Yerli halkın çıkarlarını savunması ve korkusuzluğu bir takım çevreler tarafından hoş karşılanmamaktaydı. İstikrarsız Bolivya hükütmetlerinin, kartellerin ve güçlü iş çevrelerinin eline düşmesi sonucunda Evo Morales hapse atıldı ve bunu müteakiben acımasızca dövüldükten sonra öldü sanılarak bir araziye bırakıldı. Kendisini bulan köylüler, 15 yıl sonra başa gelecek devlet başkanını kurtardıklarından habersizdiler...
1995'de sosyalist görüşleriyle bilinen Morales, 1997 parlamento seçimlerinde Sosyalizme Doğru Hareket (Movimiento al Socialismo-MAS) adlı seçim ittifakının parlamenteri olması yönünde davet aldı. Seçim sonrası milletvekili olan Morales, 2000 yılındaki MAS kongresinde mevcut genel başkan karşısında kazandığı seçim zaferiyle partinin başına geçti. Kapitalist ve Amerikancı kesimlerin giderek güçlendiği, Bolivya'nın çoğunluğunu oluşturan fakir yerli halkın haklarının hiçe sayıldığı bir ortamda Morales, yerli düşünceleriyle sosyalizmi birleştirerek insanların sempatisini kazandı. Parlamentoda yer aldığı yıllar boyunca yerli halkın zararına olacak hiçbir kanun tasarısına onay vermedi ve böylece halk gözündeki itibarı da giderek arttı. 2002'deki başkanlık seçimlerinde geleneksel partileri büyük bir şoka uğratarak ikinci olan Morales, ülke genelinde sevinç gösterileri ve kutlamalar yapılmasına neden oldu.
Evo Morales'in yükselişi burada duracak gibi gözükmüyordu. Zira Amerika'nın La Paz Büyükelçiliği tarafından hazırlanan bir raporda Morales'in ileride daha önemli yerlere gelmesinin muhtemel olduğu ve buna karşı önlemler alınması gerektiği yazılmıştı. Fakat bu uyarılara aldırış etmeyen ABD, cumhurbaşkanı Carlos Mesa'nın istifa etmesi üzerine 18 Aralık 2005 günü yapılan başkanlık seçimlerinde oyların %53'ünü alarak iktidara gelen Morales'in kazandığı başarıya şaşırmış görünüyordu. Arka bahçesinde Venezuella lideri Hugo Chavez ve 60 yıllık düşmanı Fidel Castro'nun yanına eklenen Evo Morales, Amerika'nın canını sıkmışa benziyordu. 2006'da göreve başlayan Bolivya'nın, 470 yıllık tarihindeki ilk yerli lider olan Morales, göreve gelir gelmez petrol şirketlerini devletleştirdi. Halkın deyimiyle "Evo", daha sonra da, maaşının yarısını almayacağını, tanıdığı tek teröristin G. W. Bush olduğunu, koka yetiştiriciliğinin serbest bırakılacağını, yerli halka imtiyazlar tanınacağını ve kapitalizmin Bolivya'dan kovulacağını açıklayarak halkın gönlünde taht kurdu. Kimi zaman parlamentodan geçmeyen yasa tasarıları için açlık grevine başladı, kimi zaman da kendisini küçümseyen ve Chavez'in taklidi olmakla itham edenlere karşı savaş başlattı. Bolivya'nın yerli halkını ezen sermaye sahiplerine ülkeyi dar eden Morales, Latin Amerika'daki sosyalist rüzgarın en önemli halkalarından biri haline geldi.
Eski yönetimin ABD ile imzalamış olduğu ticaret anlaşmasını iptal ederek, Venezuella liderliğindeki ALBA ve TCP'ye katılmış, petrol ve doğalgazdan sonra maden, orman ve tarım alanlarının da kamulaştıracağını açıklamış, göreve gelir gelmez ilk ziyaretini Küba'ya, sonrakileri de Venezuella, İran ve Libya gibi ABD karşıtı ülkelere yapmış olan Evo Morales, izlediği tüm politikalar ile kısa sürede 21. yüzyılın en önemli siyasi kişiliklerinden biri olmuştur. Bolivya; şu an için dünya siyasetine yön veren büyük güçler (ABD, Çin, Rusya vs) veya orta büyüklükte devletler (Türkiye, Brezilya, Hindistan vs) arasında sayılmasa da, genç yaşta (47) iktidara gelen Morales'in, ülkesini büyük bir hızla kalkındırması, iç ve dış baskılara boyun eğmeden gerçekleştireceği reformlarla Bolivya'nın makûs talihini yeneceği beklenmektedir. Latin Amerika'nın uluslararası politikada artan önemi, bu tür değişimlerin ve dönüşümlerin ileriki yıllarda başka ülkelerde de yaşanabilmesini mümkün kılmaktadır.